TARİHİ VE TURİSTİK YERLER
AYDOĞDUBEY TÜRBESİ (KOYUNHİSAR)

Aydoğdu Bey, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin ağabeyi Gündüz Bey’in oğludur. Bizzat Osman Gazi tarafından bir asker ve siyaset adamı olarak yetiştirilmiştir. Aydoğdu Bey, henüz genç sayılacak bir yaşta katıldığı, tekfurlara karşı yapılan büyük savaşta, Koyunhisar’da şehit düşmüş ve oraya, bir çitlenbik ağacının altına gömülmüştür. Yeğenin kaybına çok üzülen Osman Gazi, onun mezarının üstüne ilk türbe inşaatını yapmıştır.

Osmanlı kuruluş devri kaynaklarının hemen hemen tamamında Aydoğdu Bey’in ismi zikredilmektedir. Halk arasındaki yaygın inanışa göre atı sancılanan kişiler, atlarını türbe etrafında üç kez döndürürler ve hayvanın ağrıları kesilirmiş. 1855 Bursa Depremi’nde hasar gören Aydoğdu Bey Türbesi’ni Sultan II. Abdülhamid, 1880’lerde yeni baştan yaptırmıştır. 1920’deki Yunan işgalinde türbenin tepesindeki alem, işgal askerleri tarafından kurşuna tutulmuştur. Bu hüzünlü olayın hatırasını yaşatan söz konusu alem, 2014 yılında türbeye giren hırsızlar tarafından çalınmıştır.

Aydoğdu Bey Türbesi’nin bugünkü halinin mimarı Bayram Bilir adında bir mimardır. Türbenin son inşaatı 1970’lerin başında, dönemin Koyunhisar Muhtarı Ahmet Engin tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca son zamanlarda Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından türbenin çevre düzenlemesi yapılmıştır.


PUSTİNPUŞ BABA ZAVİYESİ (CAMİİ)

Zaviye nispeten daha küçük olan tekkelere (dergah) verilen isimdir. Pustinpuş Baba, Osman Gazi ve oğlu Orhan Bey’in fetihlerine adamlarıyla birlikte katılmış manevî bir şahsiyettir. Bu zaviye onun adına Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır.

Evliya Çelebi bizzat ziyaret ettiği zaviyeyi şöyle anlatmaktadır: “Ziyaret-i sahib-i tarik Al-i Aba eş-şeyh Hazret-i Pustin Pus baba horosan erenlerinden ulu sultandır. Bursa yolunda şehrin haricinde Kılıç dede ve Pustin Baba asitanesinde Orhan Gazi oğlu şehzade medfundur.”

Divan-ı Hümayün kaydına göre Pustinpuş Baba lakabıyla tanınan erenin asıl adının Seyyid Mehmet Hammari olduğu bildirilmektedir. Yapı kuzeyde bir giriş dehlizi ile sınırlanan büyük ibadet mekânı ile kuzey ve güneyde buna bitişik iki yan kanattan müteşekkildir. İbadet mekânı kare, giriş dehlizi kuzey-güney yönünde uzunlamasına dikdörtgen, güney ve kuzey kanatlar kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânı ve yan kanatlar üçgen kuşaklarla geçilen kubbelerle örtülüdür.

Kaynakça:

Aşıkpaşaoğlu Tarihi, (Yayınlayan: Atsız), MEB Yay., 1970, sayfa: 216-220.

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, cilt:9, sayfa:9, Yapıkredi Yayını, İstanbul, 2005.


BALİ BEY CAMİİ

Fatih devri eserler arasında değerlendirilen Bali Bey Camii İzmir fatihi Baş vezir Beyazid Paşa’nın kardeşi şehit Hamza Bey’in oğlu Balı Bey” tarafından yaptırılmıştır. Camii’in inşaat kitabesi bulunmadığından inşaat tarihi bilinmemektedir. Cami, halk arasında “Çarşı Camisi” olarak bilinmektedir.

Camii’nin güneyinde iki mezar taşı bulunmaktadır. Birinci mezarın baş taşında, Bali Bey’in adı belirtilmeyen bir oğlunun 1504-1505 tarihinde (Hicri 910 Senesi) vefat ettiği; ikincisinde ise yalnız 1549-1550 tarihi (Hicri 956 Senesi) verilmiştir. Yenişehir Şemaki Evi’nin bahçesinde muhafaza edilen 1746-47 tarihli (Hicri 1159 Senesi) bir kitabe Balı Bey Camisi’nin tamir kitabesidir.

Bali Bey Camisi kare planlı, kubbeli bir ibadet mekânı, doğu ve batısında eş boyutlu kare planlı ve kubbeli küçük yan kanatlar ve kuzeyinde de doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı, düz tavanlı son cemaat yerinden müteşekkildir.

Kaynakça:

Reyhanlı, Tülây. “Bâli Bey Camii Yenişehir” Sanat Tarihi Yıllığı, Sayı: III, İstanbul, 1969 -1970, s.17-31.

Semavi EYİCE, “Bâli Bey Camii”, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, cilt:5, İstanbul,1992, sayfa: 19.


CENNET KANYONU

Yenişehir’in saklı doğal köşelerinden biri olarak doğa turizminin son yıllarda parlayan yıldızlarından biri olmaya adaydır.

Günece Köyü’nden başlayarak Yarhisar’a doğru kıvrılarak ve yükselerek çıkılan bir vadi boyunca zengin bitki ve su kaynağı doğa meraklılarına adeta cennet atmosferini yaşatmaktadır.

Amatör ve profesyonel doğa sporcularının tercih ettikleri bir rota olarak yer yer geçilmesi zor parkurlardan oluşmaktadır. Kanyon boyunca birçok su kaynağı, mağaralar ve irili ufaklı şelaleler mevcuttur.

Kanyon’un yukarıdaki uç noktasında ziyaretçileri bekleyen yer ise tarihî Yarhisar Köyü’dür.


ÇİFTE HAMAM

Kitabesi bulunmayan ve vakıf kaydı tesbit edilmeyen çifte hamam ilgili yayınlarda tarihlendirilmemiştir. Ancak 1645 yılında Yenişehir Akçapınarlı Deli Hüseyin Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Çifte hamam Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2005 yılında restore edilmiştir.

Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı bir çifte hamamdır. Doğudaki kadınlar kısmı kare planlı soyunmalık, üç bölümlü ılıklık, iki eyvanlı sıcaklık ve iki halvet hücresi ile batıdaki erkekler kısmı ile ortak kullanılan üç bölümlü su deposundan oluşur. Erkekler kısmında soyunmalık ve ılıklık mimari özellikler açısından kadınlar kısmına benzer. Soyunmalığın dik eksenlerinde dört sivri kemerli niş yer alır. Batıda sivri kemerli ana mekâna açılan eyvan kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı ve aynalı tonozla örtülüdür.


ÇINARLI CAMİİ

Yapım tarihi kesin olarak bilinememekle beraber 15. yüzyılın ikinci yarısında inşâ edildiği konusunda kaynaklar birleşmektedir. Fener kubbeli camiler türündendir. Halk dilinde ‘Çınarlı Camii’ olarak anılmaktadır. Bu ismi bahçesinde bulunan asırlık çınardan aldığı sanılmaktadır.

Yerel tarihçi Mehmet Göktekin’e (1900-1977) göre, bu caminin kurucusu Sungur Paşa, Amasyalı Saadettin Bey’in oğludur. Sultan I. Murat’ın sancaktarlığını yapan Sungur Paşa 1415 yılında bu cami ve medreseyi yaptırmıştır. Caminin 19. yüzyıl başlarında çökme tehlikesi gösteren kubbesi, 1830 yılında Yenişehir Voyvodası (Yöneticisi-Valisi) Ali Bey tarafından aslına uygun olarak onarılmıştır. Osmanlı dönemi yıllıklarında on sınıftan oluştuğundan bahsedilen medrese 1922 yılında yıkılmıştır.

Kaynakça:

Salih Erol, Hüdavendigar Vilayet Salnamelerinde Yenişehir Kazası, 2011, sayfa: 90.


ETHEM PAŞA CAMİSİ (1900)

Sonradan asılan tabelada “Ethem Paşa Camii 1890” tarihinin doğru olmadığını Osmanlı arşiv belgeleri ortaya koymaktadır. Resmî belgelere göre bu cami Yenişehir’in varlıklı ve nüfuzlu adamlarının başında gelen Ethem Paşa tarafından 1900 yılında yaptırılmıştır. Sultan II. Abdülhamid Han’ın 25. Hükümdarlık yıl dönümü olan 31 Ağustos1901’de ayrıca resmî açılış töreni icra edilmiştir.

1999 depreminde ciddi hasar gören yapı, on beş yıl kapalı bir şekilde kaderi ile baş başa bırakıldıktan sonra nihayet 2015 yılında Vakıflar tarafından restore edilerek ibadete açılmıştır.

Kaynakça:

Salih Erol, “Yenişehirli Ethem Paşa Camii”, Yenişehir Gazetesi, Ocak 2016 – Sayı: 2235/66.


KUMLUK CAMİSİ

Tarihî Süleyman Paşa Külliyesi’nin kuzeyinde yer alan bu caminin Yenişehir’in en eski camisi olduğu rivayet edilir. Osman Gazi tarafından kurulduğu ve devletin bağımsızlığının sembollerinden olarak ilk hutbenin burada okunduğu belirtilmektedir. Ancak son yüz yıllık mahalli rivayetlerine dayanan bu iddiaları destekleyecek tarihî kitâbesinin günümüze gelememiş olması önemli bir eksikliktir.

Halk arasında bulunduğu mevkinin toprak yapısından ötürü “Kumluk Camisi” olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu tarihi ibadethâne, Celâli İsyanları yüzünden 16. Yüzyılın sonlarında tahrip olmuşken, Celalileri yok eden Kuyucu Murad Paşa tarafından, 1608’de, yeniden yapılmıştır. Bu yüzden kaynaklarda “Murat Paşa Camisi” olarak da geçmektedir. 19. Yüzyıl ortalarında hayırsever Yenişehirliler tarafından yeniden kapsamlı bir tamirattan geçen cami, her ne kadar Osmanlı’nın ilk eserlerinden olsa da, zamanla orjinalliğini kaybetmiştir. Caminin güney duvarlarına neredeyse bitişik bir şekilde geçirilen Bilecik yolu yüzünden Süleyman Paşa Külliyesi ile bağlantısı kopmuştur. Tarihi geçmişe sahip olmasından dolayı caminin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir. Yaşadığı bütün sarsıntılara rağmen ilçemizin en merkezî camisi olma özelliğini korumaktadır.


SAAT KULESİ

Yenişehir'de Cumhuriyet alanında Belediye Başkanı Mehmet Gökgöz zamanında 1932'de yapımına başlanıp 1936 sonlarında tamamlanan saat kulesi. Yapımcısı Halil Balcı adında bir mimar veya ustadır; ayrıca dönemin belediye çalışanlarından Rıfat ve Ahmet ustalar da yapım işinde çalışmışlardır. Giriş katından soma beş kat ve bir de yangın alarmı katı bulunmaktadır. Üçüncü katında çepeçevre bir balkonu vardır. Kule, her katından biraz daralmakta;

Beşinci katının dört cephesinde yuvarlak birer saat kadranı yer almaktadır.

Kuledeki dört yönlü saat, Saatçi Nuri Efendi'nin (Körüstan) yapıtıdır. Tümüyle yerli malzeme kullanılmış olup, düzeneği el işçiliği ile hazırlanmıştır. Çan sesi, ağızları birbirine karşılıklı gelmek üzere kuleye yerleştirilmiş iki kilise canıyla sağlanmaktadır. Bu çanlardan koyu renk ve büyük olanı (alttaki), Yenişehir'deki eski Rum kilisesinden, açık renk ve küçük olanı da (üstteki) İnegöl Kurşunlu köyündeki kiliseden getirilmiştir.

Kulenin yapılışıyla ilgili olarak Ahmet Özeç tarafından aşağıdaki dizeler yazılmış ve ebcet hesabıyla tarih düşülmüştür.


SİNANPAŞA CAMİİ

Külliyenin güneyinde yer almaktadır. Kareye yakın dikdörtgen planlı harim ile üç bölümlü son cemaat yerinden oluşmaktadır. Harim kuzey ve güneydeki kemerlerle kareye dönüştürülmüş, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Orijinal çinilerinin sanatsal kıymeti bakımından dünyanın sayılı eserleri arasında yer alan caminin söz konusu çinileri 1999 depreminden sonra büyük ölçüde çalınmış olup, bunların ancak küçük bir kısmı 2013 yılında Kültür Bakanlığı’nca yurda getirilebilmiştir. Geri getirilen bu çiniler günümüzde Ankara Etnografya Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından caminin restorasyon ve restitüsyon projeleri çizilmiş, Yenişehir ilçemiz için olduğu kadar Ülkemiz içinde tarihi konumu ve mimarisi yönünden önem arz eden caminin orijinal görünüme kavuşturulabilmesi için, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 11 Eylül 2006 tarihinde ihalesi yapılmıştır.

Kaynakça:

Tuğba Erzincan, “Sinan Paşa Külliyesi”, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, cilt: 37, sayfa: 237-238. İstanbul, 2009.


YALNIZ MİNARE (ESKİ İNCİRLİ)

Yenişehir’in doğusunda, Bilecik yolunun yanından geçtiği İncirli Köyü, Osmanlı kuruluş devrinin sonlarında kurulmuş bir köydür.

Tarihî Köprühisar’ın yakınında bulunan bu köy, 1950’lere kadar aşağıda dere kenarında iken, bu tarihte terk edilmiş ve biraz daha yukarıya, bugünkü yerine taşınmıştır. Taşınmanın temel sebebi rutubetten ve dere taşmalarından kurtulmaktır.

Eski İncirli Köyü’nün yetmiş yıldır ayakta kalabilmiş tek tanığı bugünkü minaredir. Tepesindeki külah kısmı yıkılmasına ve bu kadar bakımsız kalmasına rağmen yalnız kalan minare son derece zarif bir yapıdır.

Ne zaman yapıldığı konusunda elimizde herhangi bir kitabe bulunmasa da, rivayetler Cumhuriyetin ilk yıllarını işaret etmektedir. Etrafının çevrilmesi ve bu güzel yapının korumaya alınması Yenişehir’in tarih – turizmine ufak da olsa bir katkı sağlayacaktır.


ORHAN GAZİ CAMİİ -YARHİSAR KÖYÜ

Yarhisar Kalesi 1299 – 1300 tarihlerinde (Hicri 699 senesi) Osman Gazi döneminde fethedilmiş ve buradaki Bizans tekfurunun kızı Holofira (Sonraki adıyla Nilüfer Hatun) Orhan Gazi’nin zevcesi olmuştur.

Caminin Orhan Gazi (1324-1362) tarafından karısı Nilüfer Hatun adına yaptırdığı belirtilmektedir. Bu tarihî caminin Sultan II. Abdülhamid Han Döneminde, 1896’da, kapsamlı bir tamirât gördüğüne dair Osmanlı arşiv belgeleri mevcuttur.

Kaynakça:

Salih EROL, “Yarhisar’a Yâr Olmak Gerek”, Yörem Gazetesi, 6 Haziran 2017 tarihli sayı


ORHAN GAZİ HAMAMI- YARHİSAR KÖYÜ

Yarhisar Köyü’nde bulunan hamam Orhan Gazi tarafından 1324-1362 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmekte olup, Orhan Gazi Camii’nin vakfıdır. Bu tarihî yapı da Sultan II. Abdülhamid Han Döneminde kapsamlı bir tamirattan geçmiştir.

Dıştan kare görünümü veren dikdörtgen planlı hamam beş bölümden oluşmaktadır. Giriş kapısı dışta sivri kemerli bir niş içine alınmıştır. Güney yönündeki giriş kapısı daha sonraları kapatılmıştır. Yapının her bir bölümünde dörder – beşer sıralar halinde aydınlatma yuvarlaklıklar bırakılmış, ferah ve aydınlık bir mekândır. Kurna yerlerinin üzerinde kalem işçiliği motifler olsa da, zamanla duvarların birkaç kat sıvanması yüzünden bu motifler kaybolmuştur.

Kaynakça:

Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mimarisinin ilk devri I, Baha Matbaası, İstanbul, 1966.